Birisi bana geçen gün “Aşk emekliye ayrıldı artık.” dedi.
Bir an düşündüm. Gerçekten aşk emekliye ayrılır mı?
Sonra kendi kendime dedim ki; “Yok ya… Aşk emekli olmaz.”
Aşk, kalbin attığı her yaşta bir yerlerden kendini hatırlatır.
Kimi zaman bir bakışta, kimi zaman bir şarkıda, kimi zaman da hiç beklemediğin bir anda gelir.
Ama aşk ne? Duygu mu, hastalık mı, ihtiyaç mı, yoksa sadece bir laf mı?
Belki de herkesin tanımı, kendi yaşadığı kadar.
Bana göre aşk, abartılı bir duygudur;
içinde özlem, tutku, heyecan ve bazen de kaygı barındırır.
Aşkın kalbi hızlı atar, düşünmeden hareket eder.
Ama bir gün, o hız yerini yavaşlığa bırakır.
O zaman anlarız ki aşk, sevgiye dönüşüyorsa ilişki devam eder.
Eğer dönüşmüyorsa, aşk bitince ilişki de biter.
Sevgi, aşkın sakinleşmiş hâlidir.
Aşkta yangın vardır, sevgide ise sıcaklık.
Aşkta “sen” vardır, sevgide “biz”.
Ve bu yüzden sevgi, aşkın olgunlaşmış hâli gibidir.
Peki aşkın yaşı var mı?
Bence yok.
Tıpkı ölümün yaşı olmadığı gibi, aşkın da yok.
İnsanın kalbi varsa, her yaşta heyecanlanabilir,
birine yakınlık duyabilir, aşık olabilir.
Sadece yaşla birlikte biçim değiştirir.
Gençlikte daha hızlı yanar, olgunlukta daha derin hissedilir.
Aşk biraz da bilinç dışıdır;
bazen mantığın devre dışı kaldığı bir kalp hâlidir.
Ama belki de güzelliği de tam burada gizlidir.
Çünkü insan, her yaşta aşkla tazelenir.
Araştırmalar diyor ki aşk insanı dinç tutar.
Ben diyorum ki, aşk insanı diri tutar.
Belki de bu yüzden aşkı aramak değil,
aşkın geldiğinde ona izin vermek gerekir.
O hâlde…
Ne yapmak lazım?
Aşık olmak lazım.
Ama önce, gerçekten sevmeyi bilmek lazım.
Küçük Bir Not:
Aşk, bazen bir duygudan çok bir hâl.
Ve o hâli yaşayabilen herkes, hâlâ hayatta demektir.
Gülnur 🌹