1 Ekim 2017 Pazar

SONBAHAR ve AŞK...( Hoşgeldin Ekim )

   

Duyarız baharda aşk başkadır diye..Fakat nedense ilkbahardan bahsedildiği düşünülür. Bahar aşk zamanıdır sanki sonbahar daha aşk mevsimidir gibi gelir bana.

Ruhlar bu mevsimde daha durgun daha kaçık daha deli...

Doğa sanki son defa kendini sevdirmek için uğraşırcasına değişik tonlara renklere bürünür.Aşıklar da bu mevsim doğanın bu tonlarına bakarak birbirlerine içlerini döker duygularını gösterirler.

Doğanın yenilenmesi için yaptığı hazırlıkların zamanıdır sonbahar, aslında son da olsa bahardır tekrar yeşillenmek isteyene...Belkide için de az da olsa hüzün barındırdığı için akla gelen aşkların mevsimidir sonbahar...

Sararan yapraklarla dolan yollarda yürüme zamanıdır sevgiliyle. Artık yağmaya başlayan yağmurlarda aynı şemsiye altında ıslanmadan yürüyebileceğin birini bulma zamanıdır sonbahar..

Aşk ekimde kasımda yaşanır. Yaz aşkı falan derler ama bence geçicidir yaz aşkı, yaz insan hayatına verilmiş bir moladır.

Sonbahar sevilip sakınmalık olduğu kadar koynuna kıvrılıp yatmaktır..İşte bu yüzden aşk sonbahara yakışır, sonbahar da aşka...

Bazen aşkı aşık olmadan da yaşamak gerekir hayattan keyif almak için....

Döne döne düşüyorsa son yapraklar
İnceden başladıysa uğuldamaya rüzgar
ve sebepsiz dolanıyorsa diline eski şarkılar
demek ki, vakit sonbahar
demektir ki, yine AŞK var

AŞK Olsun...

Gülnur.



31 Ağustos 2017 Perşembe

SANAL DÜNYA,SANAL BAYRAMLAR

Sabah erken saatte kalkarak bayramlıklarımızı giyinip büyüklerimizi, komşularımızı ziyaret ettiğimiz bayramlar artık yok.

Baktığımızda bir çoğumuz sanal dünyadayız. Sosyal medya neredeyse bir çoğumuzun hayatını kapsamış gözüküyor.

Bayramlar sanallaşıyor!

Aile büyüklerinin ziyaret edildiği ve çocukların harçlıklarla sevindirildiği bayramlar geride kalırken bayram tebrikleri, sanaldan sadece bir ekrandan yapılıyor.

Yüz yüze gelmeden o sıcak samimi ilişkilerin yerini alan sanal alem bir çok değerlerimizi bize unutturuyor gibi duruyor.

Gerçekten çok uzakta olan akraba ve dostlarla olan görüşmeler için iyi fakat durum sadece bu değil. Her türlü kutlamalar artık sosyal medya üzerinden yapılmakta....

Büyüklerden hep duyarız, nerede o eski bayramlar..
Doğru Nerede O Eski bayramlar ?

Gülnur



19 Temmuz 2017 Çarşamba

lise yıllarından anılar...


İstanbul beyoğlunda Şimdiki adı İstanbul Atatürk Anadolu lisesinde lise hayatıma başladım.

Bu yazımda size iki anımdan bahsetmek istiyorum. Aslında bahsedilecek çok anılar var fakat ben şimdilik iki tanesinden kısaca bahsedeyim.

Şimdi içmiyorum fakat sigaraya lise de başladım.Okulumuzun tuvalatleri öğretmenlerle ortak olarak kullanılıyordu.

Bir gün tenefüste sigara içmek için bir arkadaşımla lavobaya gittim.Arkadaşım bana gözcülük yapacak yani öğretmen gelirse haber verecekti.

Tuvaletlerin bulunduğu yerde talaşların koyulduğu ayrı bir kapı vardı merdivenlerle aşağıya inen,
sigarayı burada karanlıkta içmekteydim, şimdiki aklımla nasıl yaptım ya ateş düşüp de talaşlar yansa yangın çıksa diyorum...

Arkadaşım, ben aşağıda sigara içerken hocalarımızdan biri gelince bir şekilde bana duyuracaktı.
Ben aşağıdayken güzel hocamız Ümit Hanım geldi. Arkadaşım hocayla sohbet ederek bir şekilde bana hocamızın geldiğini  belli etti.

Beni heyecan sardı. Hocamızın dersi yoksa uzun süren bir makyajı olacağını düşünerek dua etmeye başladım. Korktuğum başıma geldi ders zili çaldı arkadaşım iyi dersler hocam dedi ve gitti. Ben ise aşağıda karanlıkta talaşların içinde kalakaldım..

Hocam bakımlı güzel hoş bir bayan olduğu için en az 20 dakika süslenirdi ve öyle de oldu.

Nihayet sevgili hocam yaklaşık 20 dakika sonra kapının açılma kapanma sesinden anlaşılarak lavobadan çıktı.

Çıktı da ben derse geç kaldım yapacak bir şey yoktu artık.
Sınıfa gittim kapıyı çaldım ve içeri girdim. Ders matematik ve hocamız Kemal bey o zamanlar genç bir öğretmen olarak kızlar tarafından beğenilirdi.

Haklı olarak, hayırdır diyerek bu saate kadar nerede olduğumu sordu ve ben kendisine özür dileyerek bağırsaklarımın bozulduğunu o yüzden derse geç kaldığımı söyledim..

Hiç unutmuyorum sınıfın ortasında erkek arkadaşlarımın önünde genç ve erkek bir öğretmene bunu söyledim ve o gün kimseyle konuşmadım, çok utandım...

İkinci olarak paylaşmak istediğim anı ise bana göre çok şeyler anlatıyor...

Okulumuzun kapısından içeri girerken öğretmenlerimiz kılık kıyafet ve saç kontrölü yaparlardı o zamanlar..

Yukarıda bahsettiğim bayan hocam kız öğrencileri, fizik dersine giren bir başka erkek hocamız da erkek öğrencileri kontrol etmekteydi.

Bayan hocamız hiç bir şey demezken erkekleri kontrol eden hocamız bana gözlerindeki sürmeyi çıkar öyle gel dedi.. Ben itiraz ettim '' Hocam gözümde sürme yok dedim'' Evet esmer biri olduğum için gözlerim kendiliğinden sürmeli gibi duruyordu ama kendisi buna inanmadı.

Bilmiyorum bu yazıyı okursa ne der ama o zamanlar bu hocamızla aramız pek iyi değildi sert çabuk kızan bir hocamızdı. Mecburen peki dedim ve lavobaya gittim 5 veya 6 dk bekledim ve geri geldim.
Hocamızın bana dediği, aferim böyle işte bir daha göürsem disipline veririm dedi...

Burada gülmek lazımdı ama o zamanlar gülmek yerine gıcık kapmıştım üzgünüm hocam..

Bu arada bu iki anımı da hocalarımla güzel bir sohbet arasın da  kendilerine paylaştım ve birlikte güldük..

Gelelim bu güne ben hocalarımla görüşüyorum hepsini çok seviyorum o zaman durum belki de bunu gerektiriyordu bilemedim yorum sizin...

Bu gün çekinerek yaklaştığımız hocalarımızla dost arkadaş, abi, abla yaklaşımı içerisinde kendileri ile görüşmekteyim. Hepsine saygılarımı ve sevgilerimi yolluyorum..

Eğitim ve öğretim hayatımızda büyük yere sahip olan öğretmenlerimize çok şey borçluyuz...

Saygılarımla,

Gülnur...


12 Haziran 2017 Pazartesi

Çiçekleri Soldurmayın...

İhanetten çok duyulması korkuturmuş insanı...

Hatice, 16 yaşında bir genç kız ve ben onu bir tv de akşam haberlerinde tanıdım. Sonrasında merak ettim ve takip ettim bir programdan...

Hatice'nin hikayesini dinledikçe şaşırmamak imkansızdı. Belki bir televizyon dizisi olarak izlesem bu kadarda olmaz der, seyretmekten vazgeçerdim. Ama ne yazık ki dizi değil, gerçek!

Afyon'un bir köyünde yaşayan Hatice, 8 ay önce kaybolmuş ve hiç bir haber alınamamış. Aslında bulunduğu köyde annesinin gizli ilişkisi olduğu biri tarafından, annesinin isteği üzerine, öldürülmüş.

Neden mi? Hatice annesi ile o kişinin ilişkisini öğrenmiş!

Ne kadar acı bir hikaye. Bir anne evladının ölümünü istiyor, ilişkisi duyulmasın diye.. Hiç bir anne yavrusunun ölümünü isteyebilir mi? Düşündüm ve cevap hep hayır oldu. Kendi canı bile yavrusundan daha mı tatlıydı...?

Ben Hatice'yi böyle tanımak istemezdim. Gerçekten üzgünüm.

Hatice'yi  iyi bir doktor, iyi bir hukukcu, iyi bir bilim kadını... İyi bir anne olarak duymak, tanımak isterdim...

Köy yerlerinde duyulan bu tip veya benzeri o kadar çok olay var ki en büyük neden cehalet. Diğer bir neden de sevgisizlik gibi görünüyor...

Eğitilmesi gereken bana göre önce kadınlarımız olmalı. Çünkü kadın ana oluyor, evlat yetiştiriyor.

Cahil kadın çok hata yapmakta ve yetiştirdiği çocuklar da genelde aynı hataları yapmakta... O yüzdendir ki kadınlarımız için eğitim şart..

Köy enstitüleri olmalıydı demeden geçemeyeceğim. Hatta Köy Enstitülerinde kadın olmak o köy kadınlarını yetiştirebilmek görevinde olmak isterdim...

Kadınların eğitimi gelecek kuşaklar için her zaman önemli olmuştur.

Sorun köylü olanda  mı ? Yoksa onları cahil bırakan da mı ?

Cehalet sadece okuma yazma bilmekle aşılacak bir şey değil. Eğitilmek farklı bir şey, onları aydınlatmak düşünmelerini sağlamak gerekmektedir. Keşke imkan olsa köy köy gezilse...

Öyle köylü dediğimiz kadınlar var ki düşünebilen görebilen çok güzel evlatlar yetiştiren bunları da belirtmeden geçemeyeceğim..

Benim anam da köylü bir kadındı. Burada yazdıklarımdan insanları şehirli köylü kültürlü kültürsüz diye sınıflandırdığım düşünülsün, asla istemem öyle bir düşüncemde yok.

Köyde ki insanların, birbirinden farklı ınsan tanıma şansı yoktur. İyi insanlardır misafirperverlerdir. Herkes birbirine güvenir. Erkekler kehvede zaman geçirir, kadınlar ise çocuk doğur. Anlayacağınız dayatılmış bir hayat yaşamaktalar.

Yukarı da dediğim gibi sorun köylü olanda mı ? Yoksa onları cahil bırakan da mı ?

Şunu da unutmamak lazım her nerede yaşarsa yaşasın kadın, Cahil ve işsizse ülke karanlığa gidiyor demektir...

Gülnur Nogay


18 Mayıs 2017 Perşembe

19 MAYIS



Atatürk'ü anma, Gençlik ve Spor Bayramı her yıl 19 Mayıs tarihinde kutlanan Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin milli bayramıdır.

19 Mayıs 1919 önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bir kez daha şaha kalkmasının destanıdır.

Umutların tükenmeye başladığı anda Samsuna çıkarak bağımsızlık hareketini ateşlemiştir.

19 Mayıs Türk milleti için önemli bir gündür. Bağımsızlığa, özgürlüğe ilk adım bu gün atılmıştır.

Atatürk millet sevgisini ortaya koyarak mücadelesinde Milletin güçlenmesini sağlamıştır.
Bir konuşmasında ben bu gün doğdum demesi 19 mayısın tarihteki yerini ve önemini anlatmaktadır.

19 Mayıs dendiğinde aklıma özgürlük, bağımsızlık, direniş, yeniden var oluş, vazgeçmemek ,birlik beraberlik, fedakarlık, zafer gelir...

İşte bu bahsettiğim değerler benim çocuğuma bırakabileceğim en güzel mirastır.

Atatürk bu günü gençlere olan güveninden dolayı onlara armağan etmiştir. Bu nedenle Türk gençliği bu güvene layık olmalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti Atatürk'ün dediği gibi payidar (ölümsüz) kalsın.






NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...


Gülnur Nogay

14 Mayıs 2017 Pazar

Anneler Günü...


                  ARTIK ANALAR AĞLAMASIN...



Tüm Annelere saygılarımla...

Gülnur Nogay

22 Nisan 2017 Cumartesi

Çocuklarımız Yarınlarımız...


23 Nisan 2017


Bu gün ülkemize baktığımızda çocuklar iyi eğitilmemekte... Çalıştırılan, dilendirilen bir çok çocuk var. Onların okuması ve iyi şartlarda eğitilmesi gerekirken...

Çalıştırılan çocukların çalışma sebeplerinin sadece maddiyatsızlık olduğunu düşünmüyorum. Maddi imkanı olmayan başka çocuklar da var ama okuyorlar. Öyle aileler var ki maddiyatsızlık içinde çocukları okusun diye çaba gösteren... Bununla ilgili bir çok kurum ve bir çok vakıflar var yeter ki okusunlar diye.

Çocuklarımız Yarınlarımız!

Sokakta yaşayan bir sürü çocuklar var. Bu ülkemizin en önemli sosyal sorunlarından biridir. Bu sayının azalması gerekirken artmakta. Bu çocuklar kötü alışkanlıklarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bir bölümü ise suç örgütlerinin eline düşmektedirler.

Bunlara neler sebep oluyor; ekonomik güçsüzlük, aile içi şiddet, geçimsizlik ve eğitimsiz aile yapısı..

Bu durumda yapılması gereken en önemli nokta önce kendimizi eğitmek, çocuklarımıza nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmek. Onlara davranışımız onların bizden uzaklaşmasına başka başka yönlere kaymasına neden olabilmekte... Toplum olarak da onlara nasıl davranmak gerektiğini bilmeliyiz. Dışlanan itilen çocuklar daha çok suça meyilli olmaktadırlar.

Anneler Babalar çocuklarımızı dinleyelim onların sorunları ile baş etmelerinde yardımcı olalım ne yapacağımızı bilmediğimiz noktada yardım almaktan çekinmeyelim.


Çocuklarımız Yarınlarımız...


Birde başka bir sorun var ki şu zaman da hala nasıl oluyor demeden edemiyorum. Erken yaşta evlendirilen çocuklar... Çocuk gelinler, çocuk damatlar...

Daha kendi çocukken çocuk sahibi olan çocuk anneler... Küçücük yaşta evlendirilen çocuklar ve bu çocukların ailelerinin bu durumu normal olmadığı halde normal görmeleri ve çocuk annelerden kocaman bir kadın, anne gibi davranmalarını beklemek... İşte tam da bu noktada sorunlar devreye giriyor. Psikolojik olarak yıpranmalar, bununla beraber geçimsizlikler ve ortada ziyan olan çocukların sayısı artıyor.

Reşit olmayan çocuklar annenin babanın izni ile evlenebiliyorlar deriz. İzin veren anne babaya kızar, söyleniriz. Ama hayır, öyle değil. Anne baba imza verse de yetmiyor. Savcılığın buna onay vermesi gerekiyor.
Ne güzel bir sistem ama doğru işlenirse tabi...

Aklıma gelen şu oldu bunu öğrendiğimde bir çok çocuk yaşta evlendirildiğinden dolayı sorun yaşayan aileler olduğunu göre göre neden savcılık bunu onaylar anlamışta değilim..

Bunları onaylamayan savcıların olması dileğimle....


Çocuklar Yarınlarımız...

Yetimhanelerin odalarında aile sevgisinden uzak hemen hemen bir çoğu bebeklikten terk edilmiş belkide dışarıda ki dünyadan bir haber büyüyen çocuklarımız da var.

Yetimhane de büyüyen bir çocuğun dediği sözü hiç unutmam: ''Bebeklikten hiç annesini babasını bilmeden burada olanlar, ailesini tanıdıktan sonra buraya gelenlerden daha şanslıdırlar. Çünkü biz ailesini tanıdıktan sonra gelenler her gece ağlarız..."

18 yaşını doldurduğunda devlet ellerine bir miktar para verip bir müddet maaş bağlar ve dışarı salarlar... Reşit ama ne yapacağını nereye gideceğini bilmeden en kritik yaşta...

Çocuklar Yarınlarımız...

Çocuk istimarı bir çocuğa büyükler tarafından yapılan fiziksel ve psikolojik kötü saldırılardır.

Ülkemizde her 3 4 saatte bir tecavüz ve tecavüze kalkışıldığı tespit edilmiş. Sokaklarda yaşayan sayısını bilemediğimiz binlerce çocuk var ve bunlar bu istismarla karşı karşıya.

Sadece sokaklarda yaşayan çocuklar mı bu istismara maruz kalıyor, medyaya yansıyanlara bakılırsa tabi ki hayır. Okulunda, gittiği kuslar da v.b.

Dinlediğim bir TV programında öğrendiğime göre cinsel istismara uğrayan çocuklar 7-14 yaş grubunda olanlarmış, bunun temelinde ilgisizlik, iletişim kopukluğu ve kültürel durumlar olduğu anlatılmakta.

Bana göre çocuk olumlu veya olumsuz ne yaşadıysa ilk önce ailesi ile paylaşabilmeli. Cinselliğin konuşulmasının ayıp olduğu ve bu konuda çocuklarını bilinçlendirmeyen ailenin çocukları bunlara daha çok maruz kalmakta bakıldığında..''Bize her şeyini anlatabilirsin.'' Mesajını vermeliyiz..

Bu istismarı yapan kişiler kesinlikle hasta ruhlu kişilerdir. Doğru mu yalan mı yine bir yerde okuduğuma göre tedavisi yokmuş bu hastaların o zaman ne yapmak lazım eksik olan kanunu düzenlemek lazım.

Bu kişilerin cezaları ömür boyu olmalı, hiç bir aftan yararlanmamalı ve tüm hakları elinden alınmalı diye düşünüyorum.

Çocuklar Yarınlarımız...


Bir de dünyaya baktığımızda savaşların yoksulluğun ve hastalığın çok etkili olduğu yerde Afrika'da çocuk olmak var...

Afrika'da bizdeki gibi orta halli diyebileceğimiz bir durum yok. Orada karnınızı doyurabilmenin, günü kurtarabilme ve ölmeden kaçıp kurtulabilmenin çabası var.

Bu gün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Türkiye Cumhuriyetinin ve Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin resmi bayramlarından bir tanesidir. Mustafa Kemal Atatürk tarafından tüm dünya çocuklarına armağan edilmiştir.

Çocuklar bizim yarınlarımız onlara her zaman sahip çıkmalıyız...

Sevgiler,

Gülnur Nogay









1 Nisan 2017 Cumartesi

Annemin Babamın anısına..

Bir gün aniden... Gencecik bir adam... Daha 39 yaşında! Aramızdan ayrıldı...

Sadece biz değil herkes ama herkes şaşkın, inanamıyor... İnanmak istemiyoruz belki de...

Geri de gencecik karısı ve en küçüğü 8 yaşını doldurmamış 3 tane kız çocuğu...

Buna mı üzülünse yoksa gencecik bir adam gitti ona mı bilemedi kimse o anda. Herkes şaşkın, ama herkes...

Bu gencecik adam benim babam.

Ölüm acı, ölüm ayrılık, ölüm bir daha hiç görememek... Ya ani ölüm? Belki de insanın kendisi için güzeldir ama sevdikleri için ise çok zor olan bir ölüm şekli...

Ey babam, seninle ne yaşadık diye sorarım  hep kendi kendime, bulamam pek fazla bir şey... Anılarımda yoksun desem yalan olmaz. Senin gidişin çok fazla canımı yaktı mı annemin gidişi gibi?

Kızma babam, küçüktüm sen gittiğinde...

Önceleri anlamadım, annemdeki gibi yanamadım... Fakat büyüdükçe yokluğun acıya dönüştü. Yaşamayan asla bilmez! Küçük yaşta babasız kalmanın ilerde nasıl bir acıya dönüştüğünü, yaşamayan bilemez asla...

Zordur, çok zordur... Hayatın attığı bi'kazık bu...

Annem! Yokluğuna alışamadığım annem...

Önce ablamı, sonra beni, sonra kız kardeşimi doğurdun... Bizi büyütürken hastalandık, üzüldün... Kim bilir kaç gece uykusuz kaldın?

Daha biz büyümeden sen kocanı, biz babamızı kaybettik... Bu koskoca şehirde üç tane kız çocuğu büyütmenin çabasına girdin, maddi manevi hiç gocunmadan bizler için fedakarlıklar yaptın... Acaba o zamanlarda biz seni yeterince anladık mı Annem?

Bilemiyorum...

Senin hayat hikayen çocukluğundan itibaren hep fedakarlıkla geçmiş, hayat sana kolay bir yaşam sunmamış... Buna rağmen ben senden isyan edecek tek bir söz duymadım! Belki de bu benim hayatımda bana farklı olmayı öğretti, kim bilir?

Tüm zorluklara karşı güçlü gözükmeye çalışman, bizleri bir arada tutman, belki de tüm bunlar sebep oldu senin bizden vaktinden önce ayrılmana...

İnsan çok sevdiği kişiden ayrılınca hiç o ayrılığı unutmuyor Annem! Sadece alışıyor... Tam rahat edeceğin zamanda gittin Annem. Sana yapmak istediklerimi, belki de evlatlığımı yapamadan gittin Annem. Vakitsiz ve erken oldu gidişin... İşte bu yüzden hayatımın bazı yerlerinde, seni göremediğimde, keşkelerim oluyor...

Nisan ayı baharı müjdeler, insanın içini coşturur aslında... Ama ben bir türlü sevemiyorum Nisan ayını.

Annem de babam da... Nisan ayında gittiler...

Özlem var ya o özlem, onu asla yok edemiyor insan! Sadece acıya biraz daha alışılıyor....

Anneniz  öldüğünde, hayat değişiyor gibi geliyor. Keşke zamanı durdursak ve geri alsak diye düşünüyor insan. Ama her şeye rağmen hayat devam ediyor. Alışmaya başlıyor insan... Eskisi gibi ağlamazsınız fakat içinizdeki o acı, o özlem, asla yok olmaz... Annenin eksikliği hangi yaşta olursa olsun, hiç unutulmaz.

Hiç unutulmaz!

Gülnur Nogay

16 Mart 2017 Perşembe

Kıskanmak ve İkiyüzlü olmak

Kıskanmak denildiğinde ilk akla gelen ikili ilişkilerde kişilerin birbirini kıskanması gelir.
Hal bu ki kıskançlık sadece ikili ilişkiler de görülmez. Örneğin kardeş kardeşi kıskanabiliyor, arkadaş arkadaşı kıskanabiliyor, akrabalar arasında kıskanma olabiliyor....

Bir kadın olarak başarılıysanız biraz da hoş biriyseniz hem cinsleriniz tarafından kıskanılır, başarılı olmanızdan mutlu olmazlar. Bunu anlamak benim için hiç zor olmadı...

Aslında insan hem cinsleri tarafından kıskanıldığında daha çok üzülebiliyor.

Bazen yerinizi almak isterler ama başarı ile değil hakkınızda yalan yanlış konuşarak yapmaya çalışırlar. Bilmezler ki ne kadar çirkin bir yaklaşım şeklidir.

Bir insan kendisinde eksik gördüğü ne varsa karşısında ki kişide fazlası olduğunu gördüğünde rahatsız oluyor. Bu kişinin zenginliği, aklı, güzelliği, başarısı, beğenilmesi, mutluluğu v.b. olabilir.

Her insan da kıskançlık vardır. Bu normal düzeylerde olduğu vakit normal sayılabilir fakat fazlası hem kişinin kendisine hem de çevresine zarar verir.

Bazen bu kıskançlık karşısındaki kişiye imrenerek beğendiği özellikleri alarak kendini geliştirmeye yarayabiliyor. Bazen de abartıldığından düşmanca boyut alabilir ve karşısındaki insana zarar verebilir...

Ben zaman zaman bu tip kıskançlıklarla karşılaşan biri olarak kişilerin bir başkasının bulunduğu konumunu, yerini bozmak yerine kendilerini geliştirip daha iyi yerlerde olmaya çalışması gerektiğini düşünürüm.. Örneğin ben, öyle yaparım...

Eğer bir insanın kendine güveni yoksa aslında kadın erkek fark etmiyor kendinde eksik olan ne varsa 
kıskanmaya başlıyor..

Bu tip insanlardan uzak durmak en doğrusu....


Bunun yanında iki yüzlü insanlar vardır. Tespitlerime göre bu insanlar genelde konuşmalarında hep ikiyüzlü insanlardan bahsederler ve kötü olduklarını anlatmaya çalışırlar kendileri ikiyüzlü oldukları halde...

İkiyüzlü demek de zor günümüzde, çünkü insanların iki yüzü değil bir kaç yüzü var artık...

Dost gibi gözüken arkadaşlıklar, dostlukları menfaatleri için kullanan ve saman altından su yürüten bir çok insan var günümüzde. İşte bunlar benim gözümde acınacak insanlardır...

İnsanlar neden olduğu gibi davranmak yerine farklı farklı kimliklere bürünürler bunu neden yaparlar? Buna neden ihtiyaç duyarlar?

Ben bu kişilerin kompleksli, aşağılık duygusu taşıyan ve kendine güveni olmayan, istediklerini elde edemeyen insanlar olduğunu düşünürüm.

Verdiği sözlerden dönerler, kolaylıkla yalan söyleyebilirler.. Yalan söyledikleri kişiyi kandırdıklarını sanarlar ama aslında kendilerini kandırırlar farkında olmadan...

Biri birini kıskandığında  bunu belli etmemek için de ikiyüzlü davranabiliyorlar. Arkadan konuşup yüzüne canım cicim diyebiliyorlar hiç düşünemiyorlar ki bir gün mutlaka kendini ele vereceklerdir...

İşte bu insanların da yapacak başka işleri yoktur... İnsanlığa çevresine yararlı olabilmek gibi....

Bu tip insanlardan da uzak durmak lazım...

İnsanın içinin dışının bir olması, olduğu gibi davranıp görünmesi yani bir tane yüzünün olması gerçekten iki yüzlü olmaktan daha değerlidir ve üstündür...


Gülnur Nogay



8 Mart 2017 Çarşamba

8 Mart Kadınlar Günü


Dünya Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve 1975 yılın da Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.

Dünya Kadınlar Günü ilk olarak 1800'lü yıllarda gündeme bir fabrikada daha iyi şartlarda çalışmak isteyen kadın işçilerin mücadelesi ile gündeme gelmiştir.

Kadınlar yer yüzünün en fedakar üreten çalışkan sorumlu bireyleridir.

Bu kadar fedakar olmalarına göre hak ettiği saygıyı,sevgiyi, ilgiyi alakayı toplumda görememektedirler.

Halbuki Kurtuluş savaşında kadınlarımızın analarımızın yaptıklarını düşünürsek ne kadar yürekli güçlü olduklarını görmemek mümkün değil...

Kadınlarımız cephede savaşmış,savaştan sonra ülkemizin kalkınmasında yer almıştır.Bunu fark eden Atatürk 1934 yılında pek çok Avrupa ülkesinden önce kadınlarımıza seçme seçilme hakkı vermiştir...

Kadınlar ne istiyor;
Kendilerine tanınan hakların bir gün değil her gün bilinmesini,
Şiddetten uzak yaşamayı,
Cinsiyet ayrımı yapılmamasını,
Tecavüzden tacizden uzak yaşamayı,
Haklarının emeklerinin sevgilerinin sömürülmemesini,
Rengi dini dili ırkı ne olursa olsun gözlerinde yaş, yüreğinde acı olmamasını...

Kısacası hayatlarını özgürce,eşit şartlarda adalet içinde sürdürebilmek istemektedirler..

Bu istekleri yapılan araştırmalara göre ülkemizde ve dünyada asla gerçekleşmemektedir.

Hele hele bazı ülkelerde kadın olmak çok zordur.

Örneğin; Mısırda Kadınların hemen hemen hepsi cinsel tacizle karşılaşıyor, sünnet olmak zorundalar...

Irak da ise bir kadın pasaport alabilmesi için eşinden veya bekarsa erkek bir yakınından imzalı izin belgesi getirmek zorunda...

Suudi Arabistan da kadınların araba kullanması yasak.Cinsel tacize maruz kaldıklarında suçlu sayılıyorlar....

Suriye de Kız çocuklarının evlenme yaşı resmi olarak 17.. Fakat 12 yaşında evlendirilen çocuk kadınlar var...

Yemen de kız çocukların yarısından fazlası ilkokula gönderilmemektedir...

Sudan da ne kadar acıdır ki kız çocuklarının evlenme yaşı 10 İşte bu nedenledir ki erken yaşta hamile kalan kız çocuklarının bir çoğu doğum yaparken ölmekte..

Bahreynde kadınlar aile içi şiddete maruz kalmakta. Bir kadın şahitlik yaptığında yarım adam şahitliği olarak tanınmakta buna göre ancak 2 kadın bir adam etmekte...

Fas'ta kadınlar asla eşlerini terk etmeleri yasaklanmıştır.

Cezayir de eşe tecavüz edilmesi normal sayıldığından cezası yoktur..

Kuveyt'te cinsel şiddeti yasaklayan bir kanun bulunmamaktadır Kadınların evlilik yaşı 15'tir...

Asya'da kadınların bir çoğu orta doğu ülkelerinde hizmetçi olarak çalıştırılmaktadırlar...

ABD de neredeyse 2 dakikada bir kadın tecavüzle karşılaşmakta...

Ülkemizde ise kadınlarımızın % 75'i çalışmakta ve bu oran

ın neredeyse yarısı cinsel ve fiziksel şiddetle karşılaşmakta...

Kadın cinayetlerinin % 80 i eşi veya sevgilisi tarafından işlenmekte..

Bunun yanında geleneksel değerler (Töre ) ve yaşam şartları ne yazık ki cinsiyet ayrımı yapılarak kadına değer biçmekte..


Mahalle baskısını da unutmamak gerek...

Daha uygar güzel toplumlara sahip olamak için kadınlara ihtiyaç vardır. Kadınlara saygı duyulmalı onları bir günle değil her zaman hatırlamalı..

Artık ne diyelim 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz KUTLU OLSUN...

Gülnur..


K a d ı n ı m    B e n  
Kadınım ben..
Minicik yüreğinde
dünyayı taşıyan.
Elleri hamur kokan,
kırılgan, alıngan.
Gözyaşları içinde gizli,
biraz çocuk, biraz anne,
biraz deli.
 
Aşkın her hali,
tutkulu, düşbaz,
haylaz bir kadınım ben.
İncitmeyin beni.
Giydiğim fistanlar bile çiçekli.
Bedenimin ne önemi var ki..
Benim hazinelerim
yüreğimde gizli..

Can YÜCEL

27 Şubat 2017 Pazartesi

Günümüz Çocukları

Ah şu hastaneler...
Ne kadar çok insan modeli gözlemleyebiliyorsunuz değişik değişik...

Hastanenin bekleme salonundayız, karşımda boylu poslu endamı yerinde resmi kıyafeti ile bir deniz subayı yanında 5 veya 6 yaşlarında bir erkek çocuğu. İkisinin de elinde cep telefonu... Subay hiç gözünü ayıramıyor telefonundan. Oyun mu oynuyor, bir yazı mı okuyor ya da birilerine mi yazıyor bilemedim...

Çocuk durmadan baba baba diye sesleniyor ama cevap veren yok, arada da baba sen kaç puan yaptın beni geçtin mi diye soru soruyor ve baba, baba...ama duyan yok.

Bu arada bir önceki gün bir konuşmamızda bana bu teknoloji zamanında cahil insan mı olur diyen birisi ile fikir ayrılığına düşmüştük. Cep telefonu ve bilgisayarda Facebook'a girmeyi, Messenger kullanmayı bilmeyi ahillik sayan biri...Yazık.

Oysa ki yapılan araştırmalar, Baba-Çocuk ilişkisinin çocuğun bilişsel gelişimi ve okul başarısını büyük ölçüde etkilediğini vurgulamakta. Babasıyla nitelikli ilişkisi olan çocukların, okul başarılarının yüksek olduğu belirtilmekte.

Görüyorum ki teknoloji bizim toplumumuza pek de iyi gelmemiş... Bir çocuk babasına saatlerce baba baba diye seslenip duruyorsa o baba bunu duyamıyorsa elinde ki telefonu buna izin vermiyorsa...

Kurulan iletişim anlam verme sistemini etkiler, Psikolog Doğan Cüceloğlu'nun deyimi ile iletişim; anlam alışverişidir. Yaptığınız, söylediğiniz, söylemediğiniz, vücut dilinizle ifadeleriniz, ruh haliniz, her davranışınız...çocuğunuz için mesaj niteliğindedir. Her hareketinizle onunla iletişim halindesinizdir.

Anne ve babanın çocuğu ile olan doğru iletişimi çocuğun algılamasını olumlu etkiler ,öz güveni yüksek bireyler haline getirir..

Çocuklarınızı ihmal etmeyin, gelecek onlarda!

Sevgiler,
Gülnur

19 Şubat 2017 Pazar

Merhaba

Merhaba,

Ben Gülnur Nogay. Yakın çevrem ve ailem bana Gül derler..

Okumayı sevdiğim kadar yazmayı da seven biri olarak okumaya az vakit ayırdığımı, yazmayı ise okul yıllarımdan beri bıraktığımı söyleyebilirim.

Faydalı gönüllü işlerle uğraşmak her zaman beni mutlu etmiştir. Hareketli sosyal birisi olarak biraz bu durumdan bazı nedenlerden ötürü uzak kaldım. Bir şeylerle uğraşmamak beni sıkıyor. İşte bu nedenle dedim ki bir blog da yazı yazsam iyi olabilir.

Kendi kişisel özelliklerimden fazla bahsetmek istemiyorum, yazdığım yazılar zaten bunu belli edecektir diye düşünüyorum...

Bir çok şeyden bahsetmek istiyorum burada; okuduğum kitaptan, filmden, müzikten, aşktan, sevgiden, güncel konulardan, beni etkileyen olaylardan, hayvanlardan, doğadan bazen de bir yemek tarifinden...daha bir çok şeyden bahsetmek istiyorum.

Fırsat buldukça yazmayı deneyeceğim..

Dilerim güzel hoşça vakit geçirebileceğimiz bir blog sayfası olur..

Yorumlarınızı hatta eleştirilerinizi saygı ve sevgi çerçevesinde bekliyorum..

Hepinize güzel günler dilerim.
SEVGİLER..