Aldatmanın Ardındaki Sahte Bağlılık
“Aldatma, suçluluk ve sahte sevgi arasında sıkışmış ilişkilerin sessiz hikâyesi...”
Bu yazı kişisel bir hikâye değil.
Ama çevremde gördüğüm, tanık olduğum bazı kadınların yaşadıkları üzerine düşündükçe ortaya çıktı.
Çünkü bazen insanlar sevgiyi karıştırıyorlar;
alışkanlığı, ilgiyi, egoyu ya da vicdanı “sevgi” sanıyorlar.
Ve en çok da bu karışıklığın içinde kaybolan kadınlar oluyor.
Ben sadece bu duruma dışarıdan bakan biri olarak,
neden bazı erkeklerin aldatmalarından sonra bile evdeki kadına bağlıymış gibi davrandıklarını anlamaya çalıştım.
Gerçek sevgi iki kişiye bölünmez.
Bir insan iki kişiyi birden sevdiğini sanabilir,
ama aslında biri kalbine, diğeri eksikliğine dokunuyordur.
Bu yüzden “ikisini de kaybetmek istememek” çoğu zaman sevgiden değil,
içsel boşluğu kaybetme korkusundan kaynaklanır.
Gerçek sevgi, aynı anda iki yöne akmaz.
Birine gerçekten kalpten bağlıysan, diğerine yer kalmaz.
Aldatan bir adam genellikle evdeki kadına daha fazla ilgi göstermeye başlar.
Çünkü kendini en güvende hissettiği, sorgulanmadan kabul gördüğü yer orasıdır.
O ev, onun sığınağıdır; yaptığı yanlışı unutabildiği, vicdanını susturabildiği alandır.
Bu yüzden oradaki bağlılık, çoğu zaman sevginin değil; vicdan, korku ve alışkanlığın karışımıdır.
Gerçekten seven biri aldatmaz.
Aldatıp hâlâ sevdiğini söyleyen birinin duygusu tutarsız ve ben-merkezlidir.
Bu yüzden “aldatmanın içindeki bağlılık” sevgiyle karıştırılmamalıdır;
çünkü o bağlılık, suçlulukla beslenen bir zorunluluktur.
Aldatmadan önce ilişkide tartışmalar, kırgınlıklar, uzaklaşmalar olabilir.
Ama aldatmadan sonra, tuhaf bir şekilde her şey birden “yoluna girmiş” gibi görünür.
Çünkü adam suçluluk duygusuyla hareket eder;
daha yumuşak, daha ilgili, daha anlayışlı davranır.
Kadınsa aldatıldığının farkında değildir,
sadece uzun süredir beklediği ilgiyi nihayet görmenin huzuruna kapılır.
Oysa bu, sevginin geri dönüşü değil; vicdanın geçici sessizliğidir.
Ve hiçbir suçluluk duygusu, bir ihaneti temize çıkaramaz.
Aslında çoğu adam, evini ve ailesini sever.
Fakat bir süre sonra, eşinde bulamadığı duygusal yakınlığı, ilgiyi ya da anlaşılmayı dışarıda aramaya başlar.
Evliliğin içinde kalan eksik yanları, başka biriyle tamamladığını sanır.
Dışarıdaki kadın, o eksik parçaları geçici olarak doldurduğu için,
adam kendini daha huzurlu, daha anlaşılmış hisseder.
Bu da bir süreliğine evdeki ilişkisini bile “düzeltmiş” gibi gösterir.
Oysa bu, sevginin değil; eksikliğin geçici tatminiyle kurulan sahte bir dengedir.
Dışarıdaki kadın ise çoğu zaman bunun farkında değildir.
Onunla yaşanan şeyin gerçek bir sevgi olduğunu sanır,
oysa adam orada sadece kendi eksik duygularını tamamlıyordur.
Kaybettiği heyecanı, ilgiyi ya da beğenilme hissini yeniden bulduğunu zanneder.
Ama aslında sevdiği kişi kadın değil, kendini yeniden önemli hissettiren hâlidir.
Kadınlara bir kez daha seslenmek isterim…
Kimsenin doktoru değilsiniz.
Bir erkeğin evliliğindeki eksik yanlarını tedavi etmeye çalışmayın.
Çünkü bazen siz o eksikleri onardıkça, o da kendi yarım kalmışlığını sürdürür.
Hatta belki de evdeki huzuru, sizin varlığınızla sağlamış olur.
Siz onun ilişkisini ayakta tutan “denge” değil, kendi yolunuzu aydınlatan “gerçek” olun.
Ve en önemlisi…
Zaman, insanın en değerli hazinesidir.
Onu sonu belirsiz, ruhu tüketen ilişkilerle harcamamak gerekir.
Bir gün “çok pişmanım böyle bir ilişki yaşadım” dememek için,
kendini kandıran değil, kendini koruyan kadın olun.
Çünkü hiçbir ilişki, bir kadının kendine olan değerinden daha kutsal değildir.
👉Kadınlara bir şey hatırlatmak isterim…
Bir erkeğin eksikliğini tamamlamak, sizin göreviniz değil.
Gerçek kadın, sevilmediği yerde kalmaz.
Çünkü kalmak, sevgi değil, kendini unutmaktır.
Gülnur 🌹