GERÇEK OLMANIN BEDELİ
Artık insanlar iyi olmaya değil, iyi görünmeye çalışıyor. Gerçeklik, süslü kelimelerin ve dijital vitrinlerin ardına gizlendi. Sadakat artık insanların sözlüğünden silinmiş gibi.Kimin ne kadar takipçisi varsa, değeri de o kadar sanılıyor. Oysa insanı tanımlayan hiçbir zaman görünürlük değil, içtenlikti.
Bir zamanlar insanlar kendini geliştirmeye, karakterini inşa etmeye çalışırdı. Bugünse çoğu, sadece iyi görünmenin peşinde. Gerçeklik, filtrelerin ve süslü sözlerin ardına gizlendi. İnsanlar artık hissetmekten çok, nasıl göründükleriyle ilgileniyorlar. Beğeni sayısı, birinin kişiliğinden daha çok değer görüyor. Görünürlük, içtenliğin önüne geçmiş durumda.
Vicdan da duygular gibi sessizleşti. İnsanlar birbirine değil, çıkarlarına sadık hale geldi. Sevgi bile bir pazarlık gibi yaşanıyor; “benimle kalırsa” diye başlayan cümleler, duygunun değil, menfaatin göstergesi oldu. Kimse seni sen olduğun için sevmiyor; çoğu, sende kendini gördüğü sürece yanında kalıyor. O aynadaki yansıma kaybolduğunda ise, gitmek en kolay yol oluyor.
Bir zamanlar insanın değeri kişiliğindeydi. Nasıl göründüğüyle değil, nasıl davrandığıyla tanınırdı. Şimdi insanlar karakteri değil, etkileşimi önemsiyor. Dürüstlük, savunmasız olmakla eşdeğer görülüyor. Vefa artık sadece eski hikâyelerde kalan bir hatıra gibi anılıyor. Bağlılık yavaş kaldı, insanlar hızın içinde sadakati unuttu. Düzgün insan bulmak zor çünkü herkes doğru görünmeye çalışıyor, ama doğru kalmayı göze alamıyor.
Kimin ne kadar takipçisi varsa o kadar değerli sanılıyor. Ama o kalabalıkların içinde birçok kişi kendi sesini bile duyamıyor. Çünkü dışarıdan parlayan hayatlar, içeride yorgunlukla dolu. Gerçek bağlar azaldı, güven kırılganlaştı ve insanlar birbirine temas etmekten korkar oldu.
Yine de hâlâ kalbiyle yaşayan insanlar var. Azlar, sessizler ama sahiciler. Gösterişsizdirler; ama birinin hayatına girdiklerinde fark edilir bir iz bırakırlar.
Ve bir gün böyle birine rastlarsan,
onu kaybetmemek için değil,
hak ettiğin için yanında kal.
GERÇEK KALMANIN PSİKOLOJİSİ
İnsanın doğasında iki güçlü ihtiyaç vardır: görülmek ve anlaşılmak. Fakat çağımız insanı bu iki duyguyu birbirine karıştırdı. Artık çoğu kişi anlaşılmak yerine izlenmeyi istiyor, çünkü görülmek onaylanmak gibi hissettiriyor. Oysa bir insanın gerçekten var olabilmesi, dışarıdan aldığı alkışla değil, içinden duyduğu sesle mümkündür.
Modern hayat insana sürekli “kendini göster” diyor. Bu baskı, farkında olmadan bir kimlik yorgunluğu yaratıyor. Bir yandan “kendin ol” mesajlarıyla büyüyoruz, öte yandan “beğenilmek için değişmelisin” baskısına maruz kalıyoruz. Bu ikilem, insanın kendiyle bağını koparıyor. Ne hissettiğimizi bile tam olarak bilemiyoruz artık,çünkü hislerimizi bile dış dünyanın onayıyla ölçer olduk.
Kendimizle çelişmeye başladığımızda, duygularımızı bastırıyor, düşüncelerimizi sansürlüyoruz. Sahici olmak riskli geliyor. Gerçek duygularını gösteren bir insan, sevilmemekten ya da dışlanmaktan korkuyor. Bu korku, zamanla bir savunma mekanizmasına dönüşüyor. İnsan içten içe “maskesiz kalırsam kırılırım” diye düşündükçe, maskesini daha da sıkı takıyor.
Ama maskenin bedeli ağır. Çünkü insan kendini gizledikçe, kim olduğunu unutmaya başlıyor. Bir süre sonra “gerçek benlik” ile “görünür benlik” arasındaki fark büyüyor. Kişi, kendi içinde çelişen iki ayrı insan gibi yaşamaya başlıyor: biri dışarıya gösterdiği, diğeri içinden susturduğu. Ve bu durum, zamanla derin bir içsel yorgunluğa dönüşüyor.
Sürekli onay beklemek, insanın özsaygısını zayıflatıyor. Kendine güvenememeye başlıyor, çünkü değeri artık kendi gözünde değil, başkalarının bakışında ölçülüyor. Bu da kişiyi duygusal olarak yoran bir kısır döngüye sokuyor: ne kadar çok görünür olursa, o kadar eksik hissediyor. Ne kadar alkış alırsa, o kadar boşlukta kalıyor. Çünkü içsel huzur, dışsal beğeniden beslenmiyor.
Gerçek kalmak kolay değil, çünkü dürüstlük savunmasızlık gerektiriyor. Birçok insan için maskesiz olmak kırılganlıkla eş anlamlı. Ama asıl dayanıklılık, maskesiz kalabilme cesaretinde gizli. Kendinle barışmak, herkesin görmek istediği kişi değil, kendinle yüzleştiğin hâlini de sevebilmek demektir.
Ve belki de asıl huzur, tam burada başlıyor: Sevilmek için değil, anlamak için dinlediğinde. Beğenilmek için değil, gerçekten hissettiğinde. Birilerine görünmek için değil, kendinle temas ettiğinde.
İşte o zaman insan, kalabalıklar içinde bile sahici kalabiliyor. 🌹
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder